HAKKIMDA





Benim yüreğim küçücük bir kuşun kanatlarında uçup dağlara, tepelere, evlere hatta evlerin içine ulaştığı gün gözlerimi kapatabilirim. Kuşlar kadar özgür, dağlar kadar dimdik, ırmaklar kadar değişken, denizler kadar engin... Ya insanlar? “İnsan” kadar derin… Yüreğim ancak kuşun kanatlarında savrulabilir tüm yaşama.



Engelli bir çocukla yaşamanın sadece üzüntü verdiğini düşünmeyin. Düşünmeyin ki bizlerle birlikte farklı bir dünyanın içinde yer almanın derin mutluluğunu yaşayabilesiniz.

Farklılıklarla yaşamak insanı ürkütür başlangıçta. Beni de ürküttü herkes gibi. Ama alışmam zor olmadı. İsyan etmeden payıma düşeni yaşamayı bildiğim için belki de. Keşke herkes bu kadar şanslı olsa. Elimde olmadan başıma gelen olumsuzlukları sorgulamadan çözümlerini bulduğum için belki de. Oğlumun doğumundan sonra farklı bir dünyanın güzelliklerini görebilmek olgunlaştırdı tüm anneler gibi beni de.

Farklı şeylerle mutlu olmak, farklılıkları dünyanız kabul etmek herkese nasip olmaz. Allahın emanetlerine bakabilmek de. Şükürler olsun diyorum her şeye rağmen. Allah onları gözümüzün önünden eksik etmesin. Sizleri de…

Yaşam herkese gülsün
Reyhan Gazel

GÖRÜNTÜNÜN ÖTESİ





Benim yüreğim küçücük bir kuşun kanatlarında uçup dağlara, tepelere, evlere hatta evlerin içine ulaştığı gün gözlerimi kapatabilirim. Kuşlar kadar özgür, dağlar kadar dimdik, ırmaklar kadar değişken, denizler kadar engin... Ya insanlar…. “İnsan” kadar derin… yüreğim ancak kuşun kanatlarında savrulabilir tüm yaşama.

“ Eğer tohumlar kadar ortadaysan kuşlar yer” cümlesi bile ne tohumun ne kuşların yaşamdaki doğru yerini tam karşılayamıyor. Yaşamı var eden tohumların açıkta olmaması/ olması kuşların devamı için gereklidir tezi bile tam anlatamıyor devinimi. Belki daha iyi anlayabilmek için yaşamın derinlerinde, görüntünün ötesinde bir yerlerde gezinmek gerekiyor. Bir böceğin kanat çırpışı, bir insanın başkaları için giyinmesi, evlerin bir çırpıda yıkılabilmesi, dalgaların insan boyunu aşması, bir mağdurun yardım beklemesi, yumruk yumruğa kavgalar… nerde başlar nerde biter? Devinim burada yazılanlar mıdır? Gökyüzünün altında her şeyin eski olması devinime karşı bir tez oluşturmaz mı ? Ama gökyüzünün altında her şey eski değil mi? O zaman devinim içinde olan ne ki?

İnsanın beyninin çok küçük bir bölümü ile yaşadığını bilimden çok uzak yaşayanlar bile biliyorken, bilincin dışında kalan ve gerçek yaşamın saklı olduğu bilinç dışı/ altı neden hala gizleniyor bizlerde? Ya da neden gizliyoruz kendi ellerimizle? Asıl yaşam enerjimizi veren kullanamadığımız beynin alt!! tarafı ne zaman işe yarayacak yaşamı daha iyi okuyabilmek için?

“ Nedensiz bir davranış olmaz” kabülü tüm psikoloji tarihinin temel kabulüyken nedeni bilinmeyen tüm davranışlarımızın gerçek nedenlerini neden aramayız gizli kalmış bölgelerde? “Bir bulsam neden mutsuz olduğumu, aslında mutsuz olmam için neden yok ki “ diyen diller hala neden farkına varamaz mutluluğun geldiği yerin insanın tohumlarının atıldığı bilinç dışı/ altı olduğunu. Öğretmezler desek öğretiyor yaşam aslında. O zaman başa dönelim; benim yüreğim küçücük bir kuşun kanatlarında uçup dağlara, tepelere, evlere hatta evlerin içine ulaştığı gün gözlerimi kapatabilirim. Kuşlar kadar özgür….denizler kadar engin…. Burada bile devinim olması ilginç.

Gördüklerimizle yaşamak yani yaşamı yaşayamamak, yaşamın çıkış noktalarını kavrayamamak belki de bir eğitim sorunu. “İnsan” eğitimi sorunu. Oğlumun kullanamadığı elini taklit ederek , başka öğrencilere kötü örnek oluyor diye okuldan atan müdürün temel sorunu. Yaşamın tohumlarını görememek öncelikle “insan” eğitenlerin temel sorunu. Burada bile devinim karşımızda. Böyle gelmiş böyle gider… Gider mi dersiniz?Yine başa dönelim; benim yüreğim küçücük bir kuşun kanatlarında uçup dağlara, tepelere, evlere hatta evlerin içine ulaştığı gün gözlerimi kapatabilirim. Yani biten yok, gözlerimi hala kapatmadığıma göre… Bir insanın sadece kıyafetleriyle “ kaliteli” olmasının ise oğlumun müdürü tarafından algılanış durumundan farkı yok aslında. Görüntünün ötesine geçebilmek için biraz daha “insan” ı öğrenmek gerekiyor. Önce “ insanın” yine “insan olarak kendisinden” başlaması şartıyla.

Yürekler yanılmaz, gördüklerimizin yanıltıcılığına karşı. Yüreklerimizle, bilinç dışı/ altımızla görüyorsak yanılmanın kelimesi bile okunmaz yargılarımızda. Yargılama hakkımız varmış gibi davrandığımızda elbette. Bu hakkın kullanımını sorgulamak ise ayrı bir yazı konusu takdirlerinizle. Onu da yazarım, düşündüğüm gibi… Yaşadığım gibi…Yürekten kalın.

ARAL' A GEZ EMRİ





Küçücük yüreği gezme lafını küçücük hissetse bile kapının önünde, ellerinde ayakkabıları beklemede. “ Noldu yine oğlum “ “ Anne gezmeye … “ “ 10 dakka sonra çıksak kıyafetlerimi değiştirmeliyim “ “Olmazzzzz“ Kavga gürültü dışarıdayız istediği dakkada. Ötesi yok, Aral öyle istedi. Artık üzerimde ne varsa sokaklardayız.

Dışarıda ise gitmemiz gereken belli yerlerimizin dışında hiç gitmediği yerlere gidilmeli. Yani ya bildiği yerler ya hiç bilmediği yerler. Çık işin içinden çıkabilirsen. Bildiği yerlerde yapılması gerekenlerin sırası hiç değişmez, aynı sıra ile, aynı şekilde, aynı cümlelerle… Bilmediği yerlere gitme şansımız olursa keşif başlar. İzleme, küçük müdahelelerle arada bir ayak direme… Ama merak duygusu önde. Bir anda hoşuna gitmedi mi ordan hemen kaçılacak yoksa Aral dünyayı dar etmekle tehdit eder. Yapar da tehditin ötesinde. Herkese tekme, yanımızdan geçenlerin saçlarına asılma ne ararsanız var yani… Millette garip tepkiler olur tabii. “ Allah sabır versin” , “Deli mi bu çocuk“, “Al şunu evine götür“ Ama gez emri var bir kere gezeceğiz illaki. Mekan değişikliği en iyisidir ama davranış kontrolünü tam yitirdiyse o zaman yandık işte. Eve girmez dışarıda herkese elinden ne geliyorsa artık.

Bu arada Aral dahil kimsenin umurunda değildir gün boyu yaşananlar. Yorgun olmak ciddi lükstür. Depresyon mu? Yok canım o da ne vakit bulsak belki tüm insanlar gibi yaşayacağız ne olduğunu ama vakit olsa tabii. Her daim ayakta, canlı, uykuyu almış dip diri olmak zorundayız.

Tüm yaşananlar bir tarafa yaşamı yeniden öğreniyor insan böyle bir çocukla. Yaşamın içinde bir çok şeyin ne kadar anlamsız yere insanları üzdüğünü daha net görebiliyorsunuz. Farklılıkları olan insanlara daha bir özenli bakmayı da öğreniyorsunuz. “Neler yaşamış ama hala üretiyor” diye düşünüp görünen sorunları yokken üretim yapamayanlara kızmaya başlıyorsunuz içten içten. Yaşamı küçücük görenlere, ayakları tutan, elleri çalışan, ama yaşama tutunamayanlara acıyarak bakıyorsunuz. Engelleri olanların ve yakınlarının yaşama tutunma mücadelelerini içten görüp onlara büyük hayranlık besliyorsunuz. Kendiniz de onlar gibi üretken olmaya başlıyorsunuz.

Geziyorsunuz bıkmadan, üşenmeden… Yaşama daha iyi katılabilmek için… Yaşamı yaşamın içinde oğlunuza öğretebilmek için. Onun yaşamdan korkmamasını sağlamak için. Ama bazen aylarca iğneyle kuyu kazıyosunuz, bazen yıllarca. Ama yılmak kelimesi bile size ağır geliyor. “Gez“ sonuna kadar. Son neyse artık. Arada bir evime uğrayabilir miyim kücük oğlum ? “Olmazzzz“ Tamam gezmeye devam. Ama daha dün yaptık dediklerini.
“Gezmeyeeee“ Anladım devam….Nereye gidelim? “Eve değil“ “Onu biliyorum da nereye“ “Gezzzz” Gezelim bakalım… Geze geze yeni yüzyılın Evliya Çelebisi olduk zaten. Düşe kalka yollara düştük çare arıyoruz anlayacağınız. Biraz da yollardakiler çare aradığımızı anlayabilse yaşam daha yaşanılır olacak hepimiz için. Yorumlarını akıllıca, içten ve insancıl yapsalar ya. Çok şey istiyorum galiba. Yine de yılmak yok. Allah ömür verdikçe gezeriz oğlum merak etme sakın.